Fuckflix: Bulut (2. Bölüm)

Fuckflix: Bulut (2. Bölüm)
Kapı çaldığında, üniversitenin dönem son projesi frameworkünü hazırlıyordum. Hoca bütün sınıftan mobil cihazlardan, ve web uygulamalarında optimize edilmeden çalışabilecek bir yazılım arayüzü hazırlamamızı istemişti. Şerefsiz herif büyük ihtimal beğendiği bir projeyi bir firmaya satmayı amaçlıyordu.

O kadar uzun süredir bilgisayarın karşısında hareketsiz oturuyordum ki ayağa kalkarken parmaklarım hariç her tarafıma kramplar girmişti. Zorlukla kalkıp kapıyı açtım.

Karşımda alt komşumuzun Bülent abinin henüz yeni 18’ini doldurmuş kızı Tuğçe duruyordu. Üzerinde kolsuz siyah ve vücudu sıkıca bir t-shirt, altında ise gri düşük belli, kalçaları sıkan ama bacakları geniş eşofman altı vardı. İnce beli, fit vücudu ve ortalamanın gayet üzerinde boyu ile büyüyüp serpildiği son 3 yılda hep bana baştan çıkartıcı gelmiştir Tuğçe. Giydiği toz pembe parmak arası terlikten yeni pedikür yaptığı belli oluyordu. Burnuma gelen leylak kokusundan yeni banyo yaptığını anlamıştım. Zaten hiç özen göstermeden bir kalemle tutturarak kestane rengi, dalgalı saçlarını topuz yapmıştı. Başını önündeki kitaba eğdiği için siyah kemik çerçeveli gözlükleri küçük burnundan hafifçe aşağı doğru sarkmış, kahverengi gözlerinin yarısını kapatıyordu. Ben kapıyı açtıktan bir iki saniye sonra kafasını kitaptan kaldırıp, etli ve kıvrımlı dudaklarına yapmacık bir gülümseme yayarak “Bulut abi! İyi akşamlar. Ya yarım saattir şu soruyu çözemedim, yardımcı olur musun?” dedi. “Tabi. Gel içeri.” diyerek kapının önünden çekildim. Teşekkür ederek içeri girdi ve direkt olarak odama yöneldi. Gideceği yeri biliyor tabi.

“Evet canım. Sorunu alalım.” Dedim. Tuğçe elindeki kitabı masaya koyarak parmağıyla bir soruyu işaret etti. Basit bir trigonometri sorusuydu. “Abi, valla anlamadım. Gerçi göstermiştin bu tür örneklerden. Bildiğim metotlarla çözmeye çalıştım ama bir türlü şıklardaki rakamlara ulaşamıyorum. Cevap anahtarından doğru sonuca da bakıp tersten gitmeyi denedim ama yine olmadı.” Kızın yüzüne baktım. Heyecandan sesi titriyordu. Büyük ihtimal benimle pazarlık edecekti. “Anlatırım. Ama anlaşmamızı biliyorsun. Şimdi mi istersin? Yoksa anlattıktan sonra mı?” dedim. Kız hemen yüzüne ağlamaklı bir ifade takındı. “Abi… Vallahi yarın falan yapsak olmaz mı? Bugün hentbol antrenmanım vardı. Çok yorgunum daha yeni başlamıştım çalışmaya. Yarın yapalım lütfen sözüm söz!” dedi. Tuğçe ile aramızda iki yıldır devam eden bir anlaşma vardı. Ben ona ücretsiz özel ders veriyordum. O da karşılığında oral seks yapıyordu. Ya ben sikimi onun ağzına veriyordum, ya da kendi boşalmak istediği zamanlarda bana amını ve götünü yalatıp sonra sikimi ağzına alıyordu. Şimdi ise bundan kaçmak için pazarlık yapıyordu fakat bugün hiç pazarlık yapacak havamda değildim. Daha fazla bir şey söylemesine müsaade etmeden eşofmanının iplerini çözdüm ve iç çamaşırıyla beraber aşağı doğru sıyırdım. “Of Bulut Abi ya!” diye şikayet ederek arkasını döndü. Ardından masaya domaldı ve elleriyle kalçalarını ayırarak deliklerini gözlerimin önüne serdi. “Bari önce beni boşalt abicim. Çalışmadan önce konsantre olurum.” Dedi.

Eğilerek dilimi deliklerine yapıştırdım. 18 yaşındaki genç bir kızın sarkık olmayan labiaları (vajinal dış dudak) ve basursuz bir göt deliği… İnanılmaz bir manzara! Üstelik tüyler yeni traş edilmiş… Yalatmaya gelmiş Tuğçe… Belli ki sadece naz yapıyordu. Yukarıdan aşağıya fırça darbesi atar gibi delikleri arasında yukarı aşağı dilimi kaydırıyordum. Tuğçe de hemen havaya girmiş bacaklarını biraz daha açarak zevk oranını arttırmaya çalışıyordu. Bir süre aynı hareketi devam ettirdikten sonra dilimi sadece amına indirip dış duvarlara ve klitorisine dil masajı yaparken. Aynı zamanda diğer elimin baş parmağını da yavaş yavaş kızın göt deliğine bastırmaya başladım. Zaten tükürüğüm ve kendi vajinal sıvılarıyla sırılsıklam olmuş deliğe parmağım hemen kayıverdi. Hızlıca orada da parmağımla git gele başladım. Bu son hareketlerime dayanamayan Tuğçe, kesik kesik sesler nefes alıp sarsılarak boşaldı. Boşalmadan sonra bütün kasları çözüldüğünden dolayı masaya yığıldı kaldı. “En iyisi birkaç saniye beklemek.” Diye düşündüm. Çünkü birazdan yapacaklarım için enerjiye ihtiyacı vardı.

1 dakika kadar bekledikten sonra Tuğçe masadan doğrularak ayağa kalktı. Yüzünde kocaman bir sırıtma yerleşmişti şimdi. “Harikaydın! Hadi sıra bende şimdi.” Dedi ve eğilerek şortumdan artık kan pompalanmasından kızarmış ve kaskatı olmuş sikimi kurtardı. Yüzünü iyice sikime yaklaştı ve hevesle mırıldandı: “Merak etme Bulut abi. Hemen halledeceğim bunu şimdi.”

Mesela bazı kadınlar oral seks yaparken ağızlarına çok fazla sokmak istemez. Elleri ve ağızlarını birlikte kullanırlar. Hatta bazı erkekler bundan daha çok hoşlanıyormuş. Ben öyle biri değilim, bildiğiniz tamamen ağızla yapılan oral sekslerden hoşlanıyorum. Hatta Tuğçe’yi bu konuda çok iyi yetiştirdim iki yıldır. Sikim erekte halde çok uzun olmasa bile ortalamanın üzerindedir. İlk başlarda zor olmuştu ve hatta birkaç kere kusmuştu ama sonunda Tuğçe sikimin tamamını ağzına almayı başarabilmişti. Üstelik bir süredir tamamını aldıktan sonra kısa süreliğine yutkunarak boğazıyla sikimi sarıyor ve ardından geri bırakabiliyor.

Tuğçe, bir an önce işini halletmek istercesine, sikimi somurmaya geçti. Elini kullanmasından hoşlanmadığımı bildiği için ellerini kalçalarıma kenetlemişti. Bir süre bu şekilde git gel yapmasına izin verdikten sonra kontrolü ele alma zamanım gelmişti. Ellerimle kafasının iki yanından tutarak bu sefer sikimi boğazına kadar sokup çıkartmaya başladım. Yumurtalıklarım Tuğçe’nin alt dudağına çarpıncaya kadar sokup geri çıkartıyordum. Gözleri yaşarana kadar bu şekilde ağzını sikmeye devam ettim. Artık boşalmak üzereydim fakat, sevgili matematik ve seks öğrencimin limitlerini merak ediyordum. Boşalmak üzereyken kafasını tamamen bastırıp boğazının derinliklerine kadar sikimi içeriye soktum. Kız artık inlemeyle boğulma sesleri çıkartıp bacağıma sertçe vurmaya başladı. İşte o inlemelere dayanarak yemek borusuna doğru boşalmaya başladım. Sonuçta bir damlasını bile yere dökmesine müsaade edemezdim değil mi? Tamamen boşaldığıma emin olduktan sonra ellerimi gevşetip, Tuğçe’nin sikimi ağzından çıkartmasına izin verdim. Kendini çektiği sırada öğürerek ağzını tuttu. Yanaklarının şiştiğini gördüm. Ve yine kusturmayı başarmıştım. Ağzı tamamen dolu olduğu için kalkıp sendeleye sendeleye banyoya kendini attı.

“Orospu çocuğu!” Ne kadar da yerinde bir tanım. Kaldı ki Tuğçe bana banyodan bu şekilde bağırdığında söylediğinin doğru olduğunu bile bilmiyordu. “Kaç midem ağzıma geldi! Boğulacaktım! Öldürüyordun beni!” Abartıyordu. Sonuçta sikim boğazında olduğu için midesinden çıkan herhangi bir sıvının yemek borusuna kaçması düşük bir ihtimaldi. Belki panikten bayılırdı o kadar. Basit biyoloji. Tuğçe yanıma geldiğinde, yüzü şişmiş, gözleri sulanmaktan kan çanağına dönmüş bir haldeydi. Dudakları da fazla sıkışmaktan epeyce büyümüşlerdi. Eserime gururla bakıyordum. “Merak etme.” Dedim. “Ölmezdin. İleride evlendiğinde kocana bunları yaparken sana teşekkür edecek.” Afallamış biçimde bana bakıyordu. Sanırım ileride onunla evleneceğime ilişkin hayaller kuruyordu bir yerde. Ah şu gençler. Alt tarafı ağzına veriyorsun, hemen ılık bir bahar günü yapacakları kır düğününün hayalini kuruyorlar.

Tuğçe’nin kıytırık trigonometri sorusunu çözüp, kapıdan uğurlamak üzereyken, annem anahtarla kapıyı açıp antreye daldı. Tuğçe’yi görünce, samimi bir gülümseme takınarak: “Ah Tuğçecim! Nasılsın? Bulut abine mi geldin? Yemeğe kal istersen. Çok güzel bir akşam yemeği planı var kafamda.” Dedi annem. Tuğçe ise “Teşekkür ederim Sevil Teyze. Çok isterdim ama ders çalışıyorum. Bulut Abi’den yardımcı olmasını rica etmiştim. Sağ olsun kırmadı beni hemen yardımcı oldu. (Hem de ne yardım!) Gideyim ben.” Diyerek çıktı.

Annem, gerçekten de dediği gibi bir güzel bir akşam yemeği hazırladı. Yemekten sonra bana bir sürprizi olduğu söylüyordu. Yemeği yedikten sonra annem tabağımın yanında küçük bir hediye kutusu bıraktı. “Al bakalım! Bunu en çok sen hak ediyorsun bir tanem.” Dedi. Ben saat ya da aksesuar gibi bir şey çıkacak diye beklerken siyah bir anahtarın ortasındaki yıldız logosu ışığın yansımasıyla parladı. Mutlu mu olmalıydım? Bilmiyorum. Olmadım. Olamadım aslında. Kaşlarımı kaldırıp anneme meraklı bakışlar fırlatıyordum. Rahatsız olduğumu anladı.

– Bir SLK! Eski ama üstü açık. İki kişilik! Mira’yla gezersiniz. Arada beni de gezdirirsin olur mu?
– Nasıl aldın bu arabayı?
– Kredi çektim ne olacak! Çalışır öderim.
– Banka sana kredi vermez anne. Çocuk yok karşında, kandırma beni.
– Neden vermesin pardon?
– Sosyal güvenliği olmayan, freelance bir çevirmene tefeci bile borç vermez. Uzatma. Al kimden aldıysan ver arabasını.
– Oğlum…
– Kes! Anne farkında mısın bilmiyorum ama kanmıyorum söylediklerine. Aslında kendine ne tür bir meslek seçtiğinin de farkındayım. Çevirmenlik ha! Sikilmedik deliğini bırakmayan o şerefsizlerin parasıyla alınan arabayı falan kullanamam.

Derin birkaç nefes aldım. İşte o an aklıma şahane bir fikir geldi! Evet, arabasını kullanamazdım ama pekâlâ parasını kullanabilirim.

(Devam edecek)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir